Ramazan ayı Müslümanların mübarek aylarından bir aydır ve bu ay on bir ayın sultanı olarak bilinir. Onu diğer aylardan ayıran ve faziletli kılan pek çok şey vardır. Zira bu ay aynı zamanda rahmet, merhamet ve günahlardan bağışlanmaya vesile olmaktadır. Bir başka açıdan da o, yılın dinî bakımdan en yoğun olarak yaşandığı ve bir muhasebenin yapıldığı aydır. Dolayısıyla bir fırsatlar ve imkânlar ayı olarak da düşünülebilir. Ramazan ayı, Kur’an’ın inmeye başlaması, orucun bu ayda tutulması, Hz. Peygamber’in Kur’an’ı Cebraille karşılıklı okuması, teravih namazlarının kılınması, zekâtların bu ayda verilmesinin tercih edilmesi, sadaka ve fitrelerin verilmesi gibi önemli ibadetleri içermektedir. Bütün bunlar dinî hayat açısından bireysel ve toplumsal anlam ve önem ifade etmektedirler. Zaten din, söz konusu bu unsurlarla yaşanmakta ve hayata geçirilmektedir. Bu anlamda ramazan ayı, Kur’an’ın en fazla okunduğu, namazların en fazla kılındığı, ay boyu orucun tutulduğu, hayır ve hasenatın yapıldığı güzellikler ve faziletler ayı olarak ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla ramazan ayı rahmet ve bereket ayı olarak değerlendirilebilir. Dün olduğu gibi bugün de insanlığın en çok sorun yaşadığı alan, sosyal alandır. Özellikle toplum hayatında insanlar arası ilişkilerde sevgi, saygı ve hoşgörü son derece önemlidir. Sözü edilen bu değerler toplumsal huzur, güven ve barışın ana unsurlarıdır. Bu değerlerin güçlü olduğu sosyal ortamlarda hayat daha huzurlu ve güvenlidir, zayıf olduğu ortamlarda da hayat endişeli, huzursuz ve güvensizdir. O nedenle huzurlu bir toplumsal ortamın oluşmasında ramazan ayı gibi manevi ortamlara ihtiyaç vardır. Zira ramazan atmosferi insanların nefislerini dizginleyerek, yumuşamasına ve ahlaki değerler çerçevesinde davranılmasına imkân sağlar. Oruç Ayı Ramazan ayını diğer aylardan ayıran en önemli özelliği oruç ayı olmasıdır. Zira oruç ibadeti, bu ayın en temel ibadeti olarak yaşanmaktadır. Aslında oruç ibadeti İslam’ın şartlarından birisidir. Onun tutulduğu ay da ramazan ayıdır. Bu gerçeklik Kur’an-ı Kerim’de, “Ey iman edenler! Oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz. Sayılı günlerde olmak üzere (oruç size farz kılındı…). (Bakara, 183-184) Ayetlerden de anlaşıldığı üzere ramazan ayı denildiğinde ilk akla gelen, oruç ibadeti olmaktadır. Hz. Peygamber (s.a.s.) de “Bir kimse, ramazanın faziletine inanarak ve mükâfatını umarak oruç tutarsa, geçmiş günahları bağışlanır.” (Buhârî, Savm, 6; Müslim, Salâtü’l-Müsâfirîn, 175) Yine bir başka hadislerinde Hz. Peygamber (s.a.s.), “Her kim inanarak ve ecrini yalnız Allah’tan umarak ramazan ayını ibadetle geçirirse, geçmiş günahları mağfiret olunur” buyurmuşlardır. (Buhârî, Îmân, 27; Müslim, Salâtü’l-Müsâfirîn, 173) Oruç ibadetinin birey ve toplum açısından, maddi ve manevi pek çok faydaları vardır. Her şeyden önce oruç ibadeti, insanın manevi dünyasının olgunlaşması, kemale ermesi ve takva boyutu kazanması açısından anlamlıdır. İnsanın yaratılış gayesine uygun bir çerçevede yaşaması ve hayatını sürdürmesi arzu edilmektedir. Bunun için de insanın hem bilgi hem de uygulama boyutu bakımından yetiştirilmesi ve geliştirilmesi gerekmektedir. İşte oruç ibadeti bütün bu boyutları insana kazandırmaktadır. Öyle ki teorik olarak oruç tutmanın gerekliliğine inanan bir insan, uygulama olarak da onu hayatına geçirmektedir. Burada herhangi bir zorlama yoktur. Bu tamamen insanın inanması ve inancının gereğine uygun bir şekilde davranması ile ilgilidir. Zaten insanın bir şeyi kendi arzu ve isteği doğrultusunda yapması daha anlamlı ve eğitici bir boyut taşımaktadır. Bu anlamda oruç ibadeti ikili bir kazanım sağlamaktadır. Bunlardan birincisi insanın, oruç ibadetiyle elde ettikleridir. Zira oruç ibadeti hem manevi anlamda bir arınma hem de maddi anlamda bedenin arınması olarak değerlendirilebilir. İnsanın manevi anlamda arınması, zihnini ve gönlünü kötü duygu, düşünce, tutum ve davranışlardan uzaklaştırması buna mukabil, iyi, güzel ve faydalı duygu, düşünce, tutum ve davranışlara yönlendirmesi olarak düşünülebilir. İşte oruç ibadeti ile insan, böyle bir sürece girebilir. Çünkü maddi anlamda aç kalan ve ibadetlerle de manevi alana yönelen bir insan, açlığı ve yokluğu düşündüğü gibi, kendi yaratılış gayesinin ne olduğunu ve nasıl hareket etmesi gerektiğini de düşünmeye başlar. Bunlar da kişinin insanlık değerlerini geliştirerek, yükselmesini sağlar. Zaten ideal olan da yüksek ahlak değerlerini kazanmak ve o çerçevede bir hayat yaşamaktır. Bunun kazanılabilmesi de oruç ve benzeri ibadetlerle olmaktadır. Öyle ki oruç, Hamdi Yazır’ın da ifade ettiği üzere, nefsin fenalıklardan ve azgınlıklardan arınarak, kalbin Allah’a yönelmesine ve imanın lezzetine varılmasına imkan sağlar. (Elmalılı M. H. Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, C. 1, s. 2) Böylece insan, dinî anlamda takva olarak ifade edilen çerçevede bir hayat yaşamaya çalışır. Zaten Yüce Kur’an’ın övdüğü ve bir ideal olarak bize sunduğu da ahlaki değerler üzere bir hayat yaşamaktır. Zira bir ayette Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Müslüman erkekler ve Müslüman kadınlar, mümin erkekler ve mümin kadınlar, taate devam eden erkekler ve taate devam eden kadınlar, doğru erkekler ve doğru kadınlar; sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, (gönülden Allah’a) saygılı erkekler ve (gönülden Allah’a) saygılı kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve (ırzlarını) koruyan kadınlar, Allah’ı çok zikreden erkekler ve zikreden kadınlar; (İşte) Allah bunlar için bağış ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır.” (Ahzâb, 35) Oruç ibadetinin kazandırdığı diğer boyut ise, toplum açısındandır. Ahlaki ve manevi duygularla donanımlı hale gelen insan, bireysel ve toplumsal hayatında doğruluk, dürüstlük ve adalet değerleri çerçevesinde yaşamayı kendine bir ideal olarak görür. İnsanın bu duygu ve düşünceler doğrultusunda hareket etmeye çalışması da toplumsal hayata olumlu etkiler olarak yansır. Toplum bireylerinin tümünün aynı duygu ve düşünceler doğrultusunda hareket etmesi sosyal hayatın düzenli, huzurlu ve güvenli olmasını sağlar. Burada birey ve toplum dengesine dayalı sosyal bir yapı ortaya çıkmaktadır. Zaten insanların büyük çoğunluğunun arzu ettiği de bireysel ve toplumsal hayatta huzurlu ve güvenli bir hayat yaşamaktır. Farabi böyle bir topluma erdemli toplum adını vermektedir. Ona göre erdemli toplumun bireyleri “saadete ulaşabilmek için çalıştığı takdirde üstün bir ruh seviyesine varır. Bu uğurda çalıştığı nispette ruhî üstünlüğü artar, gün geçtikçe de fazileti kuvvet kesbeder.” (Farabi, El-Medinetü’l Fâzıla, çev.: N. Danışman, 1990, s. 93-94) Paylaşımların çoğalmasına birey ve toplum dengesinin sağlanması ve ideal bir toplum yapısının oluşmasında dinî ve ahlaki değerlerin büyük önemi vardır. Bu bağlamda oruç ibadeti de toplumda manevi bir atmosferin oluşmasına ve kardeşlik duygularının gelişmesine paylaşımların çoğalmasına imkân sağlamaktadır. Zaten bir toplumda sevgi, saygı ve kardeşlik duyguları geliştikçe sosyal yapıda da olumlu ve huzurlu bir işleyiş kendiliğinden belirir. Sahur ve İftar Vakti Ramazan ayında yaşanan güzelliklerden birisi de sahura kalkmak ve iftar etmektir. Sahur vakti uykunun en tatlı olduğu bir zaman dilimidir. İnsanın böyle bir zamanda kalkması her ne kadar zor olsa da manevi anlamda bir coşku meydana getirmektedir. Yine sahura kalkmak, aynı zamanda sabah namazını vaktinde kılabilmek açısından da önemlidir. Bu duyguları yaşayan bir insan, zihin ve gönül dünyasında huzurlu olacağı gibi sosyal hayatında da diğer insanlarla sağlıklı iletişim ve etkileşimlerde bulunur. Zira bu duygu onun ruh dünyası üzerinde olumlu bir etki meydana getirir. Ramazan ayında yapılan iftarlar ayrı bir güzellik ve coşku kaynağıdır. İftarlar, hem bireysel hem ailesel hem de toplumsal açıdan birlik, beraberlik ve kardeşlik duygularının yaşandığı önemli anlardır. Bireysel açıdan, insanın diğer insanlarla aynı duyguları yaşamasına; ailevî açıdan, aile bireyleri arasında sevgi, neşe ve coşkunun gelişmesine; toplumsal açıdan da birlik, beraberlik ve bütünlük duygularının oluşmasına vesile olur. Öyle ki fakir bir insanın zengin bir insanın evinde bir akşam iftar etmesi, ona karşı olan duygu ve düşüncelerinin olumlu anlamda gelişmesine ve onu kardeş olarak görmesine neden olur. Bu, aslında karşılıklı bir duygu etkileşimidir. Bu bağlamda verilen iftar yemeği, kardeşliğin ve samimiyetin artmasını ve olumlu duygu ve düşüncelerinin gelişmesini sağlar. Çünkü oruç tutan bir insan diğer insanlarla aynı duygu ve düşünceleri paylaşır. Zira ikisinin de ortak noktası gün boyu Allah rızası için aç kalmak ve ibadet etmektir. Dolayısıyla aç kalan bir insan açlığın ve yokluğun ne anlama geldiğini böylelikle daha iyi anlar. Bu anlayış da diğer insanlara karşı daha hoşgörülü ve merhametli olmayı beraberinde getirir. Böylece karşılıklı ortak şuur oluşur. Ortak duygu ve düşüncelerin artması da toplumsal huzuru artırır. Teravih Namazlarının Kılındığı Ay Teravih namazı sünnet bir namaz olarak bilinmektedir. Bu konuda Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Faziletine inanarak ve mükâfatını umarak Allah rızası için ramazan gecelerini ibadetle geçiren kimsenin geçmiş günahları bağışlanır.” (Buhârî, Îmân, 27) Bireysel ve toplumsal hayat açısından ramazan gecelerinde kılınan teravih namazları, kadın - erkek, genç - ihtiyar, zengin - fakir, yediden yetmişe herkes üzerinde olumlu bir etki meydana getirmekte ve insanları birbirlerine yakınlaştırmaktadır. Öyle ki ramazan gecelerinde teravih vakti buluşma ve görüşme zamanı olarak ayarlanmakta ve insanlar arasında muhabbetin oluşmasına vesile olmaktadır. Ramazan gecelerinde camilerde yapılan vaaz ve irşad faaliyetleri de ayrı bir anlam ve öneme sahiptir. Toplumun dinî hayatının gelişmesi açısından buralarda elde edilen dinî bilgiler toplum bireyleri üzerinde olumlu etkiler meydana getirmektedir. Hatta bazı insanlar için ramazan ayı zararlı alışkanlıkların bırakıldığı ya da bırakılmaya çalışıldığı zaman dilimleridir. Bu açıdan da ramazan ayı ve dolayısıyla teravih namazları öğretici ve geliştirici bir boyut taşımaktadır. Kur’an’ın İnmeye Başladığı Ay Ramazan ayının belirgin özelliklerinden birisi de Kur’an-ı Kerim’in bu ayda inmeye başlamasıdır. Öyle ki ayet-i kerimede şöyle buyrulmaktadır: “Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur’an’ın indirildiği aydır. Öyle ise sizden Ramazan ayını idrak edenler onda oruç tutsun...” (Bakara, 185) Kur’an-ı Kerim’in ramazan ayı içerisinde bulunan Kadir Gecesi’nde inmeye başladığı ayette açıkça belirtilmektedir, hatta Kadir suresi ismini bu geceden almaktadır. Kadir suresinde şöyle buyrulmaktadır: “Biz o (Kur’a)nı Kadir Gecesi’nde indirdik. Kadir Gecesi’nin ne olduğunu sen nereden bileceksin? Kadir Gecesi bin aydan hayırlıdır. Melekler ve ruh, o gece Rablerinin izniyle (o yıl takdir edilmiş olan) her iş için iner de iner. Esenliktir o, ta tan yeri ağarıncaya kadar!” (Kadir, 1-5) Ayetlerde de belirtildiği üzere, Kur’an-ı Kerim’in bu ayda indirilmeye başlanması son derece anlamlı ve önemli bir başlangıçtır. Dolayısıyla bu bile ramazan ayını diğer aylardan ayıran önemli bir farklılık olarak düşünülebilir. Zira Yüce Kur’an, insanlığı, karanlıklardan aydınlığa, zulümden adalete, ahlaksızlıktan ahlaklılığa davet etmekte ve yol gösterici bir rehber olarak yolumuzu aydınlatmaktadır. Onun nuru ve hidayet edici boyutu tüm insanlığı kuşatmakta ve kapsamaktadır. Zekat, Sadaka ve Fitre Ayı Ramazan ayının güzelliklerinden ve hayatımıza getirdiklerinden birisi de mali yardımlaşma ve dayanışma boyutudur. Bu ayda asıl verilmesi gereken, aslı fıtır sadakası olan fitredir. Fitre, ramazan ayında bayram namazı vaktine kadar, fakirlere verilmesi gereken bir sadaka türüdür. Basit ve az olarak görülse de fitre, fakirlerin ve yoksulların, bayramı diğer insanlarla aynı coşku ve atmosferde olmasa bile, önemli ölçüde onların moral dünyalarını yükseltmekte ve bayram coşkusu yaşamalarını sağlamaktadır. Zira verilen fitreler, fakir, yoksul, öksüz ve yetimlerin o küçücük dünyalarında bir canlılık ve neşe meydana getirmektedir. Böylece onlar da diğer insanlarla beraber bayramın getirdiği güzelliğe ve coşku atmosferine katılmaya çalışmaktadırlar. Öyleyse toplumsal birlik, beraberlik ve bütünlüğün sağlanmasında bundan daha etkili, daha güzel ve daha anlamlı ne olabilir? Ayrıca ramazan ayı, zekâtların ve sadakaların verildiği bir aydır. İnsanlar genelde bu ayda daha fazla hayır ve hasenat işlemeye, fakir ve fukarayı düşünmeye çalışırlar. Zaten insan açısından duygu boyutu önemli bir zihin halidir. Gün boyu oruç tutan insan, komşularını, akrabalarını, fakirleri ve yoksulları en çok böyle zamanlarda hatırlar. O nedenle ramazan ayı bir anlamda hayır ayı olarak da düşünülebilir. Bir başka ifadeyle ramazan ayı, en çok hayır ve yardımların yapıldığı aydır. Sonu Bayram Olan Ay Ramazan ayı bayramla son bulmaktadır. Başlangıcından sonuna kadar güzelliklerin yaşandığı ve her türlü ibadet ve taatın hayata geçirildiği, hayır ve yardımların yapıldığı ayın sonunda insanları huzur, mutluluk ve sevinç hâli beklemektedir. Ay boyunca sahurlara kalkılmış, oruçlar tutulmuş, iftarlar yapılmış, teravihler kılınmış, hatimler ve duaları yapılmış, zekat, sadaka ve fitreler verilmiş, evler, bahçeler temizlenmiş, her şeyden önce ruhlar ve gönüller arındırılmış, kötü alışkanlıklar terk edilmiş, iyi ve güzel davranışlar hayat tarzı haline getirilmiş ve fıtrata uygun yaşama bir ideal olarak zihin ve gönüllere kodlanmış bir ruh haliyle bayram namazlarına gidilmiştir. Bayram namazı kılındıktan sonra, başta imam ve müezzin olmak üzere herkesle bayramlaşılmış, dargınlar barışmış, toplumsal kardeşlik atmosferi oluşmuş bir ortamda bayram havası yaşanmaktadır. Ramazan Bayramı’nda, camiden çıkıldıktan sonra insanlar ailelerinin yanlarına giderek onlarla bayramlaşırlar ve birlikte yemekler yenilir. Daha sonra komşular, akrabalar ve tanıdık -tanımadık hemen herkesle bayramlaşma süreci başlar. Bu süreç birey ve toplum açısından coşkunun ve mutluluğun zirve yaptığı zaman dilimleridir. Aynı zamanda toplumsal barış ve huzurun en yoğun yaşandığı anlardır. Not: Bu yazı, Diyanet Aylık Dergi Ağustos 2009 sayısında yayınlanmıştır.